KÜLTÜR SANAT

Neslihan Dağlı ile Seçkin Şiirler’de Necdet Arslan

Merhaba sevgili okur,

Bu haftanın şair konuğu sevgili Necdet Arslan 27.08.1954 tarihinde Tokat’ın Erbaa ilçesine bağlı Ballıbağ köyünde dünyaya geldi. Babası Köy Enstitüsü çıkışlı bir öğretmen olduğu için çocukluğu ve ilk gençlik yılları değişik köylerde geçti.

İlkokul son sınıftan sonra ortaokula ve liseye Niksar’da devam etti. 1979 yılında Uşak Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü’nden mezun oldu. İlk görev yeri Şanlıurfa’nın Siverek ilçesi. Oradan Halfeti Lisesi’ne geçti; siyasi koşullar uygun olmadığı için Halfeti’den Erbaa ilçesinin Değirmenli Kasabası Ortaokulu’na Türkçe Öğretmeni olarak atandı.

Burada 10 yıl okul müdürü ve öğretmen olarak görev yaptı. Lisans tamamlama eğitimi sonrasındaki yılları hep Erbaa’da geçti. 2005 yılında Erbaa Coşkun Önder Lisesi’nden emekliye ayrıldı.

1980 yılında evlendi. Eşi emekli sınıf öğretmeni. Biri sınıf öğretmeni, diğeri hakim olmak üzere iki kızı; kızlarından dört torunu var. Erbaa’da yaşıyor.

26 yıl süren meslek yaşamı boyunca ve şimdiyi de kapsayan kültürde, sanatta ve edebiyatta hep bir açlık sorunsalının içinde buldu kendini.

Emekli olduktan sonra bütün yazınsal birikimlerini baskıya hazırlama sürecindeyken talihsiz

bir olay yaşadı; bir roman, iki kitaplık öykü, bir kitaplık deneme, bir kitaplık anı taslağı bir anda elinden çıktı.

Avunmak ereğiyle 2007 yılında şiire başladı. Üvercinka, Adalya, Edebiyat Nöbeti, Yılkı Atı, Bekir Abi, Şehir, Sarmal Çevrim, Berfin Bahar… gibi dergilerde şiirleri ve denemeleri yayımlandı.

Kitapları;

BİR GÜN ANSIZIN : Şiir, Tilki Yayınları,2015

TAŞRA AKŞAMLARINDAN : Şiir, Tilki Yayınları,2016

SUSMALAR: Şiir, Kule Yayınları,2017

KOYU ÜŞÜMELER: Şiir, Artshop Yayıncılık 2018

ÇOK SABAHLAR EFLATUNDUN :  Şiir, Mühür Kitaplığı,2020

NECDET ARSLAN’IN ŞİİR HAKKINDA DÜŞÜNCELERİ;

Sanat yaşamım boyunca hep emeğin yanında yer almayı yeğledim. Bunu yaparken sloganlardan

ırak tuttum yazdıklarımı; ürktüm tıkanma korkusundan çünkü. Yaşamın içinde var olan tüm alanlarda

konuşlandırmak istedim duygu ve düşüncelerimi. Şiiri özürlü duruma getirecek ; teknik ve estetik yapısını bozacak sorunlardan ırak durdum. Ezberlenebilir bir şiir olsun istemedim yazdıklarımı. Duyguve düşünce evrenimize yetkin bir estetik bütünsellik ve çekim iklimi kazandırmaya özendim.

Şiir, sözlü düzlemde ve değişik sorunlarımız noktasında duygu ve düşünce anlatımıdır. Yaşama sevinci, umut, sevi, deniz, Güneş, Aydınlanma… Hepsi bir bütünlük oluşturan odaklardır. Bunları şiire taşıma uğraşımız bizim en başat insan olma yanımızdır. Yazdıklarımın ruhumu köpürtebilecek bir kimyada olmasını hep istedim. Şiirle bütünleşme yetkinliğinin peşi sıra yürüdüm. Kültürel yozlaşmalara kapalı tuttum şiirlerimi.

Ama geleceğe dönük öngörülerimi korkusuzca savlamaktan geri durmadım. Yeniden kurulacak bir yurtta daha yetkin şiirlerin yazılacağını savladım.

Sürekli yatağında derinleştiren bir kültü -sanat çizgisine sahiptir şiir. İnişli çıkışlı değildir. Kökleri

gerçeklikten beslenir.

Şiir, kendini besleyen bu damalardan gerçek anlamını ve yaşamsal işlevini bulur ve bunu ileriye ulaştırır. Bunun bir anlayış olayı olduğunu düşünüyorum.

Yaşamın gerçekliği ile genelde sanatın, özeldeyse şiirin gerçekliğini birbirinden soyutlamak olası

değildir.

Sanatsal yaratımın oluşmasının ardında bir ‘yetersiz anlam sorunsalı’ vardır. Yani nesnel

yaşam bize her şeyi tam olarak anlatamaz. Şair olarak yaşamı anlatmaya çalışırken ‘imge’lere

gereksindiğim olur. Belki de imgeleri kullanarak yaşamı daha iyi somutluyorumdur.

Yaşam gerçeğim(iz)le kimler ortaksa; Nazım gibi, Ahmet Arif gibi, Afşar Timuçin gibi, Gülten Akın

gibi, Hasan Hüseyin gibi, Müslüm Çelik gibi, T.Fikret’, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan ,Tanpınar gibi daha onlarca şairle kendimi yakın sayarım.

Şiire yeni odaklar getirme işi oldum olası vardır. Onlara değgin temalara özgün söyleyiş biçimleri

kazandırmada titiz davranırım. Görüntülerle, çağrışımlarla, içselleştirmelerle örülü şiirler kurmaya

çalışıyorum.

Her gün biraz daha arınmış biraz daha yalın bir şiire yönelmeyi yeğliyorum.

Yaşamın; düşünsel ve duygusal yönleriyle, olanca açıklığıyla ortaya konulması gerekir. Şiirlerimi böyle bir bağdaştırma ikliminde çatmaya özendim hep.

Duyarlılıktan yola çıkarak ördüğüm sevincimi, topluma karşı sorumluluğumu doğal bir biçimde

birleştirip okuyucunun yüreğine düşürmeye çalıştım.

Yaşam dolu şiirlerim olsun istedim.

Aşka, tutkulara, yaşamın her türlü görünürlüğüne, dirence, yıkıma, özgürlüğe, yurt sevgisine dönük yazdım. Şiirlerimi, şiir olarak seçebildiğim, ondanmış gibi görünen metinlerde düşme korkusundan kendimi korumayı becerebildiğim ölçüde yazıyorum.

Bunun bir sevda; daha doğrusu emek isteyen bir katlanış olduğuna inanıyorum. Genellikle serbest yazıyorum. Sözcüklere alabildiğince geniş anlamlar (çağrışımlar) yükleyerek özgün bir ileti taşımalarına özen gösteriyorum.

Bu özgün yapının, yazınsal sanatlar arasında en yoğun olan örgülü dal olduğuna inanıyorum.

CETVEL

Günler mi, dediniz?

Ne bileyim ben

Keşke hiç sormasaydınız.

Birbirine karışan civa zerreleri gibi

Bir sağa bir sola kaçışıyorlar toplanıyorlar

Bugün pazar yarın perşembe

Sonra diğerleri

Salının ardından deli bir salı daha

Mutlak ıssızlıklara

Mutlak aşklara.

Gözlerin sabah doğuyor

Daha karanlık bir kaygıya dönüşerek

Gece olmadan kayboluyor.

Şimdi yoklar

Çünkü günün de adı yok

Mesafeli köylerin ıssızlığı içinde çünkü her şey.

Akşam telvelerinde çatallı yollar çıkıyor hep

Akşam telvelerinde uçsuz bucaksız simsiyah ufuklar

Birkaç kanat çırpması

Birlikte konuyorlar birlikte havalanıyorlar..

İki güvercinin silüeti varmış meğer

Öyle söylüyor falcı kadın

Düşten ayrık değil hiçbir şey.

Kupa beyi benim

Kupa kızı kayıp.

Nasıl da kolay talan oluyor şiir

Giriş kapısı güneyde

Çıkış kapısı aynı yerde

Bugün günlerden ya perşembe ya da pazar

Bak işte boş fincanlar

Falcı kadın yalan

Biliyorum

Kopernik’in haritasında aşk var

Şimdi aynalara bakıyorlar

Ellerinde ahizeler

Ayrık odalar

Bugün dört temmuz

Yarın on altı mayıs

Gel istersen ne yaptığımı

Hiç sormamış ol

Başka türlü anlatamam…

**

PERASMA

Söndürülmüş uykularımda kahrı çekilmez bir öte yaka

Bir dehlizin içinden arsızca sıyrılıp

Sızar düşüp parçalanan kendi gölgelerine

Bu aralar

Hangi şiire başlasam kalemimin elimden düşüşü

Bütün kutsallar üzerine ant içerim ki

Başka bir nedenden değil

Adlandırılamaz üşümeler

Yani adı bile konulamadan buharlaşıveren ne varsa

Ölümcül oluşuna say.

Çünkü

Şiirin girdabında bir Anka

Bir kızıl dolunay

Koruyucu düşleri iğdiş eden

Yelkovanından ırak ama acı veren

Ama anlatmaya gücümün yetmediği

Başka bir akrep var.

Varsın olsun

İtiraf etmeliyim ki

Dizelere getiremesem gamzelerini

Yırtılıp geçse de günler

Yüreğimde çöreklenmiş halde duruyor

Sevgili

Gün gün kora dönüşen seni öpme heyecanımı

Yüreğimi örseleyen

Bakir dalgalardan biri say

Korlaşsın istiyorum şiirlerimde yüzün

Yarasaların öttüğü sonsuz derinlikli

En koyu gecelerde bile

Kozasında ölsün lal

Ve sen

Güneşi hiç tükenmeyen gündüzlerimde

Tümlenmemiş bir resim gibi öylece kal

**

YOLLAR KAPALIYSA

Gerçeğe dokundum

H/içlendim..

Duyumsamak

Acıyla birlikte yaşamaktır.

Derler ama

Değil

Birkaç damla güz yağmurundan

Başka bir şeydir toprağa düşen

Boylu boyunca uzanan

Ardıçları düşün ilkin.

Sonra

Kesilmiş bileklerini…

Beş aylık lohusaların

bereketi kaçan umutlarını

Sakarya’yı

Anadolu’yu…

Ağıtların damıtıldığı

Bozkır damlarını

Minareleri…

Sandıklarda küflenen kınaları

Gerildiği yerde yas tutan ay yıldızlıları

Zulmün adresine

Hangi atların yelesinden tutunarak

Dörtnala gider ihanet

Kapı önlerindeki kalabalıkları

Onları yarıp da içeriye künye götürenleri..

Başka şeyleri

Ve hangi ferman

Örter üstünü kurumuş

Göz pınarlarının

Düşün

Titreyen ellerim bu gün de

Sana uzanamayacak

Bağışla beni aşk parem

Bağışla…

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
error: Alert: Content is protected !!