MAHİYE MORGÜL

Savcı Ali Faik Cihan “Acı Ama Gerçek” Demişti

                Rizeli yazarları sıralarken adı hiç geçmeyen yazarlarımızdan biri de Ali Faik Cihan’dır. Benim Gazi Eğitim Enstitüsünde okuduğum 1967-1970 yıllarında yürekli bir savcı olarak ondan söz edilirdi. Sosyalist Türkiye kitabının yazarı olduğunu bilirdim, bir de Acı Ama Gerçek adlı kitabı varmış. İkisini de okumamıştım.

Fındıklılı diğer bir yazar Dr.Aytekin Ertuğrul arkadaşım geçenlerde sitem etti, Fındıklılı savcı Ali Faik Cihan’ı Rizeli yazarlar arasında saymadığımı söyledi.  Varlık Yayınevi tarafından basılmış iki kitabı kendisinde vardı. Milli Kütüphaneden fotokopi olarak çıkartmış. Rica ettim, bana foto kopyalarını gönderdi, sağ olsun.

Ali Faik Cihan’ın Acı Ama Gerçek kitabı 1961’de Varlık Yayınlarında basılmış. Sosyalist Türkiye kitabı daha ünlüdür, ancak bugün Acı Ama Gerçek’ten bir alıntı yapacağım. Gördüm ki, o zamanlar gördüğü acı gerçeklerden bugüne değişen pek bir şey yok.  O zamanlar yedi köy sahibi toprak ağasının istediği partiye oy verdirmesiyle ne kadar demokrasi olabiliyorsa bugün de cemaat-tarikat eliyle aynı şeyleri yaşıyoruz. Hatta ağalığın eridiği illerde yerini silahlı PKK adamları almış diyebiliriz. Bu seçimlerle ne kadar demokrasi oluyorsa… Değişen bir şey yok.

Siz isterseniz hilafeti de getirirsiniz diye seçmene göz kırpmalardan geldik kuran kursları açan askeri darbelere, yetmedi, milletin parasıyla açılan o kuran kurslarından yetişenlerin siyasi iktidarı ve orduyu ele geçirecek kadrolar yetiştirmesini gördük. Geldik sosyal devleti bitirecek anayasa değişikliğine. Çanakkale’de İngiliz paralı Müslüman askerlerin mezar taşlarında da “Demokrasi İçin Öldü” yazıyor.  Demokrasi kelimesi öylesine ayağa düştü ki, artık, yırtmacına özgürlük, türbanına özgürlük, hastane kapısında ölme özgürlüğü, askerliği reddetme özgürlüğü, cami seçmeyi de geçti aynı camide ayrı cemaatle zikir özgürlüğü, gibi her türlü toplumsal sakatlığın kilidi oldu. Şimdi hastalandığın zaman ölümlerden ölüm beğenmenin adı olacak demokrasi; pek yakında oylanacak olan yeni anayasaya tarikatlara demokrasi getireceği vaadiyle evet oyu toplayacaklar. Cemaatlerin oylarıyla geçecek ve adı da sivil anayasa olacak, oysa tam adı Liberal Bireyci Anayasa’dır. Yani sağlık ve emeklilik gibi sosyal güvencelerin bir hak olmaktan çıktığı bireysel (parası kadar) bir sisteme geçiriliyoruz.

Bu anayasadan sonra sosyal hak iddiasıyla toplantı ve yürüyüşlerin de yapılamayacağı açıktır.  Seçmen bütün bu kayıplarının ne kadar farkında?

Ali Faik Cihan şöyle diyor:

“Bir kamu hukuku ordinaryüsünün bir oyu, yirminci yüzyıl anlayışının on iki yaş seviyesini aşamamış yetmiş yaşında bir kocakarının bir oyuna eşittir. En az mahzurlu olduğu düşüncesi ile, nüfus kâğıdı bulunan herkesin, diğerlerininki ile aynı değerde bir oyu olacağı kabul edilmiştir. Ama yedi köye sahip olan bir toprak ağasının, Peygamber sülalesinden geldiğini savunan bir Seyyidin, elli bin saliki bulunan bir şeyhin kaç oyu vardır? Ağanın, Şeyhin, Seyyidin nüfuz ve etkisi altında devinen robotların oyları var mıdır? Ağanın yedi köyünde oturan marabaları ile beraber, yedi köyün koyunları da oy verse, kafesteki kobaylara da oy hakkı tanısak ne olur?

1946 yılında yurdumuzda başlayan değişme hareketinin adı ne olabilir?”

Her şeye rağmen Türk aydınları büyük bedeller ödeyerek Cumhuriyetin kazanımlarını korumaya çalıştılar. Sosyal devlet Anayasası sayesinde devlet güvencesiyle emeklilik garantisi alan devlet memurları ve kamu işletmelerinde çalışanlar bu garantiyle sosyal devleti koruma refleksine sahiptiler. Kamu işletmeleri birer birer tasfiye edildikçe devleti koruma refleksi de eridi. Sırada devlet memurluğunu eritmek var, güvencesiz öğretmenlik gibi. Sonra, tek güvencesi kocasından veya babasından kalan emeklilik olan kadınları da güvencesiz bırakmaya sıra geliyor. Adı BES.

Biz korona aşılarını konuşurken birileri Liberal Anayasa konuştu. Sosyal Anayasa tarihe fırlatılıyor. Yakında gelecek önümüze, son anayasa diyorlar adına. Devlete olan bağlılığın son halkasını onunla kırmaya hazırlanıyorlar. Sosyal güvencelerin sonu göründü.

BES diyorlar, Bireysel Emeklilik Sigortası, bunu parlatıyorlar şimdilerde. BES, yani öldüğünde eşine kızına emeklilik yok. Peki de, bu sistemde çalışan kişi sağlığında kendisi ne kadar sağlık hizmeti alabilecek? Amerikan filmlerinde görürdük, hamile kalmış kadın,  doğum sigortası yaptırmamış, hastane onu kabul etmeyecek diye panik halinde… Şimdi biz de bu hallere düşeceğiz.

Sadece doğum mu, ABD’de pahalı ameliyatları da özel sağlık sigortaları üstlenmiyor. Kişi eğer istiyorsa, doğumu da, kanseri de, beyin ameliyatını da, kalp, göz, karaciğer, böbrek vs tüm organlarını ayrı ayrı sigortalamak zorundadır, hepsine ayrı ayrı prim ödemek zorundadır. İşte buna “paran kadar sağlık” deniyor. Piyanistlerin ellerini sigortaladığını duyarsınız artık.

Liberal Anayasayı salgın koşullarında önümüze attılar. Bunu iyi düşünmek lazım. Toplantı yasağı altında bir parti 100 maddelik yeni anayasa hazırlamış. Sosyal Anayasayı telaffuz ettiğini hiç duymadığımız bu insanlar liberal yeni anayasa hazırlamışlar!

Korona salgınıyla bir yerlerden tasarlanan ölüm oranı gerçekleşmedi diye midir yoksa? Hastane kapısından sokulmayan hastamız yok çünkü ve çünkü bizde herkesin sağlık sigortası var. Ama ABD’de hastane kapılarında ölüyor hastalar, çünkü orada özel sigortacılık sistemi var, yani herkesin sağlık sigortası yok.

Bizde, Cumhuriyetle kazandığımız emeklilik ve sağlık garantisi sayesinde her hastaya sağlık hizmeti veriliyor şu anda. Anlaşılıyor ki, aldığımız bu emeklilik ve sağlık hizmeti 100.yılında “demokratik yolla” ortadan kalkmış olacak. Referandum oy sayım sistemini 1988’de basit seçim oy sayım sistemine çevirmeleri bile buna hazırlıktı. (Referandum; tüm seçmenin yüzde elli biri gerekir. Seçim; sadece seçim sandığına gidenlerin yüzde elli biri gerekir.)

Demokrasi dedikleri yollarla liberal anayasa yola çıktı, geliyor. Artık en demokratik yolla ölümlerden ölüm beğeneceğiz. Hasta olmamaya bakın.  Memur kocanızdan dul aylığınız da gidiyor.

Fındıklılı rahmetli Savcı Ali Faik Cihan’ın dediği gibi “Acı Ama Gerçek” budur.

Bitirirken;

“Türkler atalarına tapar” diyen sömürgeci batılılara inat, 19 Mayıs 2021 de biz yine Kuvayi Milliyeci Gazi torunları olarak dedelerimizin mezarları başında olacağız. Ve; youtube kanalı ezberbozan tv’de Filistin Kraliçesi Leyla Zeynep Sultan’ı anlattığım yeni videomuz yayına hazırdır.

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
error: Uyarı: Korumalı içerik !!

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.