OSMAN ÇATALOLUK

SARAY DANIŞMANLARININ BİLMEDİKLERİ…

Sayın Cumhurbaşkanının eski kültürleri sahiplerini, onların yaşadıkları yerleri, sanatlarını, tarihin teorisini ve pratiğini anlamış ve zat-ı alilerine anlatacak bir yardımcı ya da danışmana Ukrayna meselesinin patlak verdiği şu günlerde şiddetle ihtiyacı var kanaatindeyim.

Sanat Tarihi ve Arkeolojik Kültürler kavramı genellikle suya sabuna dokunmak istemeyen soysuz Avrupalıların icadıdır! Arkeolojinin bu alanı tarihi seyir (kronoloji) içinde ortaya çıkan arkeolojik materyalin yalnızca sınıflandırmasını (katalog) yapmak üslup (stil) öğelerinin düzenli (sistematik) inceleyerek (analiz) ve tarihteki yerini buldurmak amacıyla ortaya çıkmıştır. Arkeolojik kalıntıları şu kültür bu kültür adıyla yapılan sınıflamanın ana gayesi etnisitesi olmayan nötr bir dünya geçmişi yaratmaktır. İşte o zamandan beri nesneleri tarihi bağlamlarından kopararak salt süreç içindeki yerlerine yerleştirme (entegre etme) yeteneğine arkeoloji bunları nötrleştirme sanatına da antropoloji adı verilmektedir. Ancak, körün talihi gelecek ya, sanat tarihçileri, sanat eserleri hakkında konuşmak için o eserin yapıldığı otokton dillere ve sanatsal üretimin iç içe geçtiği teknolojik, ekonomik, dini, politik, sosyal ve estetik ilişkiler ağına ihtiyaç duyarlar. Arkeolojideki bu akılsız yaklaşım modern standartları geçmişe de uygulamak ya da geçmişte de bu standartları aramak demektir. Tersine, bazı aklı evvel arkeolog, antropolog ve tarihçilerde duygusal bir yol tutturup geçmişi idealize ederek alışılmadık bir durum ortaya çıkarmaya çalışırlar. Geçmiş, bu süreçte bir yerde durur, ne ilerisi ne de gerisi önemlidir bu iki gurup için. Sadece takıldıkları o nokta onların kendi bağlantılarının oluştuğu andır. Arkeolog, tarihçi, sanat tarihçisi veya antropolog için eseri analiz etmek ve yorumlamak için nesnel ölçütler bulmanın, onun biçimi ve doğası üzerine düşünmeyi gerektirdiğini düşünmezler bile. Bu güruh doğanın bu tarihsel sürecini kendi keyfine göre değiştirmeyi kendinde bir hak görür. Gözümüzün önünde giderek yok olan yok edilen o eski dünyaya (sözüm ona kültüre) aldırış etmeden tarihi değiştirerek mala konacağını sanır. Bunlar evrensel özellikleri bilmez bilmek de istemezler. Geçmişe uzanan bir süreklilik zincirinin olduğunu dolayısıyla insanlığın ortak yönlerinin ayrıcalıklı bir konuma yerleştirilmesi gerektiğini de umursamazlar.

Ne demek istiyorum?

Atalarımız, “boğaz kırk düğümdür kırk düşün bir konuş,” demişler. Boşuna bir laf değildir bu! Sayın Putin; “Tarihte Ukrayna diye ne bir topluluk ne de bir devlet vardı,” dedi. Sarayın Leşker-i Trollerin buna cevap verebilir mi?

Veremez!

Evet, dediği doğrudur el hak! Tarihte ne Ukrayna diye bir devlet ne de bir topluluk vardır.

RUSLARIN KÖKENİ

Rusların, Ukraynalıların, Polonyalıların genetiği niye Türk genetiğine % 100 uyar da Kürtlerin, Arapların, Kırgızların, Özbeklerin genetiği bize hiç uymaz zat-ı şahanelerinize söyleyebilecek babayiğit bir leşker-i trolünüz var mı? Türkiye’yi Montrö’den sonra koruyacak tek kozunuz işte bu genetiktir amma sarayın iş bilmez, konudan zerre kadar anlamaz kendi söylediklerini doğru sanıp bir de buna inanan yardımcıları bunu bilmezler, bilmedikleri gibi yanına da yanaştırmazlar. Sadece danışmanlar mı bilmeyen, hayır. Eski hükümetlerdekilerin danışmanları da tarihe eğilmediklerinden bilemediler, ama şu an eldeki bu koz iyi oynarsan müthiştir. 

HATAY PROJESİ SONUÇLARI

İki projem vardı biri işte bu idi. Tokat Milletvekili Mustafa Arslan’la, Halil Kaya ile Dış İşleri Bakanının ağabeyi ile denedik size ulaşmayı ama sarayın başyardımcısı, “benim biricik işim cemaatler bunlarla uğraşamam,” dedi. Peki, ne idi o proje biliyor musunuz?

Bilmiyorsunuz.

Bilmek istemediniz, dinlemek de istemediniz. Çünkü işinize gelmedi. Bakın gelmediğini sizin en küçük seviyedeki adamınız nasıl yüzüme söyledi?

Sayın Cumhurbaşkanı Hatay Müzesindeki kemiklerin çalışmasında bana teveccüh buyurup yardım etti. Teşekkür ederim. Hatta teşekkürlerimi bir borç bilirim. Sayenizde Türk Tarihi’nin nerelere kadar uzandığını buldum. Sonuçlarını Hatay Valisi Beyefendiye sunduğumda yüzünü ekşitti.

Sorduğu soru şu oldu: “Hoca şimdi sen ırklardan mı bahsediyorsun?”

“Evet,” dedim, “bundan daha doğal ne olabilir?”

“Allah bilir kemikleri 40-50 bin seneye götürmüştürsün!”

“Evet, dedim bundan daha doğal ne olabilir.”

“Evrime de inanıyorsundur.”

“Ben inansam ne inanmasam ne Allah böyle söylüyor!”

Konuşmamız burada bitti. Sayın Vali, “Kültür Bakanlığı’na biz göndeririz size de cevabını veririz,” dediğinde yıl 2019’du. Hala cevap alamadım. Böyle vali mi olur, böyle yönetim mi olur, bana söyleyebilir misiniz? Bunları yanınıza nasıl seçtiğinizi gerçekten çok merak ediyorum.

Kültür Bakanlığı, dört maaşlı müsteşarı dışında hiç de iyi çalışmayan bir bakanlık. Bakanlıktan beni aradılar; “Hatay Müzesi’nden kemikleri aldın mı?”

“Efendim kiminle görüşüyorum?”

“Ben……”

“Teşekkür ederim memnun oldum. Aldım efendim.”

“Bildiğiniz gibi bu kemikler Sayın Cumhurbaşkanının tensipleri ve himayeleriyle size verildi.”

“Biliyorum efennim, Sayın Cumhurbaşkanıma şükranlarımı sunarım. Zaten yayınlanınca kendilerine de sonucu tevdi edeceğim.”

“Aman Efennim lütfen o gün bize de bildirin.”

“Tamam Efennim.”

“Müze Müdürü size yardımcı oldu mu?”

“Çok oldular, eksik olmasınlar gerçekten yardım ettiler.”

“Bizi mutlaka arayın olur mu?”

“Tamam Efennim.”

Konuşma bitti. İyi mi?

Ne götürdün, Kaç kemik götürdün, sonuçları ne oldu? Türkiye ile ilgisi nedir? Ne buldun, soran yok! Bu nasıl Kültür Bakanlığı böyle yahu? Bir de utanmadan bana bu kadar yardım eden Müze Müdürü hanımefendiyi görevden aldınız. Sakın burada valinin bir parmağı olmasın? Duyduğum valinin belediye başkanıyla arası bal-kaymak ama sağlam bir müze müdürüyle sıkıntılı olmuş. Sebebi nedir biz de bilelim? Sakın paha biçilmez eserlerle ilgili olmasın?

Hâlbuki bu kemiklerin genetik sonuçları sarayın önünüze gelecek ona göre devlet stratejisi olacaktı, olmalıydı da! Ama olmadı, olamadı. Şimdi ne kadar da yarardı.

Trollere göre, Ukrayna meselesinde çok itidalli gidiyoruz. Hele bir denizci paşa çıktı Montrö bizim elimizi kolumuzu bağlıyor demez mi evlere şenlik. Buna paşalığı kasaptan mı verdiler bilemedik. NATO daha aktif olmalı. Rusya’nın yaptığı kabul edilmez diyen dış işleri bakanımız var ya yeter.

Peki, senin Suriye’de, Libya’da yaptığın ne? Rusya izin verdi diye Suriye’de at oynattın, bundan sonra oynat bakalım. Ya da daha açığı Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Rusya ile müttefiklik antlaşması yaptı daha dün. Hani “Tek Millet İki Devlet”? Yarın Rusya bize Allah muhafaza savaş ilan ederse Azeriler ne yapacak sanırsın? Bu gün bakanın gitti Kazakistan’a Nursultan’la görüştü. Umulur ki yardımı ola, hani Putin’le aramızı bulduydu ya.

Biri de çıkıp bana sorsaydı, peki, bizde ne var. Anlat şu elindekileri deseydi ne mi derdim?

Şunu demem gerekir: Kemik sonuçları çok garip çıktı. Hani geçen sene YENİYÜZYIL gazetesi bir haber vermişti: “Atçana Höyükte Kuyudaki kadın Orta Asya’lı” diye. Sonra da ABD’li Yahudi yazarların sözünü dinlemiştik. Orta Asya ticaretiyle gelmiş bir esire olmalı diye. Bendeki kemik sonucu ise aksini söylüyor.

Kemik Hatay Müzesi’nin arkeolojik kayıtlarına göre Roma dönemine ait. Ya da bilemediler öyle dediler. Çünkü Müzeleri sadece darphane gibi gören Kültür Bakanlığı yaş tayini için ödenek çıkartmadığından arkeologlarda şapkadan kuş çıkartmaya çalışıyor. Bu gün o kemiğin C14 ölçüm sonuçları elime ulaştı. Kemik 3978 yaşında ve Türk! Yani, kemiğin sahibi M.Ö. 1978 yılında vefat etmiş. Tel Atçana’nın yerlisi. Yani, Hatay’ın yerlisi. Şimdi yukarıda ne dediğimi anladınız mı? Sürç-ü lisan ettimse affola!

Çatal Höyüğün, kemik sonuçlarını saklayan İtalyan Cavalli Sforza denilen herze, Barçın Höyüğün ve Aşıklı Höyüğün sonuçlarını yayınlamayan ODTU-HACETTEPE-Danimarka-Harward Yahudi ekolü acaba neyi görmemizi engelliyor, biliyor musunuz?

Peki, bunlar biz Altaylardan kopan fırtınanın çocuklarını ne kadar ilgilendiriyor?

Hiç.

Ne demek hiç? Kaşlarınız çatıldı mı? Çatıldı, çatıldı. “Türk ise bize akraba işte!” der gibisiniz duydum.

Evet, Ama… Aması var işte. Bunları işte bu yukarıda saydığım güruh bilemez. Bu adam göçten geride kalan…

Nereye mi?

Hiç Sredny Stoh ismini duydunuz mu ya da Tripolye?

Sredny Stoh Bu gün Ukrayna Donetsk’te, Tripolye ise Rusya tarafında…

Bu adam oraya gidenlerin geriye kalanlarından…

Yani Rusların ve Ukraynalıların atalarından!

VESSELAM

Ey saray şürekâsı Cumhurbaşkanından kaçırdığınız işte bu sonuçtur!

Bakmayın siz saray protokol tarihçisi İlber Ortaylı nam adama. Ona göre, “Putin’in Tatar damarı tutmuşmuş.” Önce kendisine bakacak ben neyim diye! Putin Tatar-matar değil ki damarı tutsun. Tatar kendisi. Ve tatarlar…. Ne ise demeyeyim, gitsin kendisi kendi kanına baktırsın.

Putin adam akıllı liderdir. Şu Rusları bir türlü anlayamadık gitti. Tuvalı Shoygu Türk değildir ama Sarmatlı Putin, aha bu 3978 yaşındaki adamın torunudur!

Sayın Başkan sizleri 2001 yılında Mart’ın sonunda Atlanta’ya davet edip Abdullah Gül ve Deniz Baykal ile İstanbul Restaurant’ta aynı masada oturtan bu gün Ukrayna’yı satarken ellerini ovuşturmaktadır, unutmayın. Ukrayna Rusya işine karışmayın. Bu bir kardeş kavgasıdır. Sarmatlar M.Ö. 2000’den beridir İskitleri sevmezler. Ve Ruslar % 70 oranında Sarmat kökenlidir! Yapabiliyorsanız Mustafa Kemal’in yaptığı gibi Ukrayna’da tank top motor fabrikalarındakileri, nükleer tesislerdeki çalışanları bu tarafa türlü vaatlerle kaçırmaya çalışın. Akıllılık budur.

Saygılarımla…

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
error: Uyarı: Korumalı içerik !!

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.